top of page
Writer's pictureserminyilmaz

KURUMSAL HAYATI TERK ET – ME!

Eğitimini ODTÜ’te tamamlayan Şermin Yılmaz, tüm meslek hayatında inovasyon, insan kaynakları ve strateji geliştirme konularına odaklanmış, uzman bir “kişisel inovasyon stratejisti” olarak hem bireylere hem de pek çok kuruma hizmet sunmuştur. Yılmaz ayrıca, şirketlerin daha iyi bir gelişim ivmesi kazanması için Perakende.org’da yazılar yazıyor. Bu hafta Yılmaz’dan kurumsal hayata yönelik tüyoları dinliyoruz.


Kurumların çalışanlarının sevdikleri işi yaptığı kurum kültürünü desteklediği gün, her kurumsal hayat, özenerek okuduğumuz girişimcilik hikâyelerinden farksız olacaktır.

Her gün birçok girişimcilik hikâyesi duyuyoruz. Kurumsal hayatı bırakarak yazmaya başlayanlar, e-ticarete atılanlar, kendi yerini açanlar, dünyayı gezenler vs. Ofislerimizde ya da iş dönüşü evimizin salonundaki kanepeye serilmiş bir şekilde, yorgun ve mutsuz bu hikayeleri okuyup özeniyoruz ve daha da mutsuz oluyoruz. Keşke diyoruz, keşke ben de işi bıraksam. Keşke ben de kurumsal hayatı bıraksam ve kendi işimi kursam. Oh ne güzel olur, istediğim saatte kalkar, istediğim kadar çalışır, kimseyle muhatap olmam ve kimseye de hesap vermem.

İşte o zaman düşünüyorum, peki kurumsal hayatta kim çalışacak diye. Tabi bunun bir de diğer tarafı var, o da şu ki kendi işini yapan, kurumsal hayatta çalışandan daha az çalışmıyor, hatta daha fazla çalışıyor ve daha fazla stres yaşıyor bile olabilir.

Düşünüyorum da sihirli bir değnek olsa ve isteyen herkes kurumsal hayatı bırakıp kendi işini kurabilse, ofisler bomboş kalır. Peki, o zaman bu kadar işi kim yapacak? Bomboş ofisler geliyor gözümün önüne ve kendi kendime gülüyorum. Bu girişimcilik hikâyelerinin bu kadar ballandıra ballandıra anlatılmasına da kızıyorum işin açıkçası. Kızıyorum çünkü girişimciliği bu kadar teşvik etmek yerine, kurumsal hayatı bireylerin girişmici taraflarını ortaya çıkaracak hale getirmeliyiz. Çünkü işin sırrı, kurumsal hayatı bırakmak ve bırakmaya teşvik etmekten ziyade, kurumsal hayatı iyileştirme olmalıki bu da tüm yönetimlerin ve yöneticilerin sorumluluğu. Bugün işini bırakmak isteyen herkesin sorumlusu aslında kurumsal hayatı yöneten ve yönlendiren yönetici ve liderler.

Peki, nasıl olmalı herkesin özendiği ve severek yaptığı kurumsal hayat?

Birincisi, kurumlar, bireylerin sevdiği işi ve ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkararak kişileri ona göre işe yönlendirebilmeli. Herkesin ilgi alanına ve yeteneklerine uygun sektörler ve iş alanları var. Yazmayı seven kişi iş hayatını da yazma üzerine kurabilmeli. Seyahat etmeyi seven kişi, seyahat ederek para kazanacağı işi yapmalı. E-ticarete ilgi duyan kişi bu alanda çalışmalı. Ancak elbette bu yönlendirme, iş hayatından önce ailede ve okulda başlıyor. Daha çocukken ilgi ve yeteneklerimize göre yönlendirileceğimiz bir eğitim sistemi sonucu üniversite eğitimimizi ve iş seçimimizi de bu eğilimlerimize göre yapabilirsek, zaten herkes sevdiği işi kurumsal hayatta yapıyor olur.

İkincisi, günümüzde artık daha esnek ve yaratıcılığa izin veren, yeni fikirleri ve düşünmeyi teşvik eden insan kaynakları ve yönetim uygulamaları hayata geçmeli. Yöneticiler takip eden değil, işbirliği yapan liderlere dönüştükçe, esneklikten korkmayan ve bu sayede yaratıcığı ve verimliliği yüksek kurumlara dönüşmek mümkün. Çalışanın giriş çıkış saatlerini ve mesaisini değil, yaptığı işi ve verimliliğini değerlendirebilen yöneticiler yetiştirmemiz gerekiyor.

Üçüncü önemli nokta, birarada olmayı teşvik etmek. Aslında kurumsal hayattaki birarada olma çok olumlu ve bireylere iyi gelen bir kavram. Birarada olmak yaratıcılığımızın artmasını, paylaştıkça yeni fikirlerin doğmasını, bilginin yayılmasını ve zenginleşmeyi sağlar. Bu nedenle kurumlar çalışanları birbiriyle yarıştırdıkları ve çatışmayı teşvik eden kurum kültürü yerine işbirliğini ve birarada olmayı destekleyen kurum kültürünü benimsemeli ve yaygınlaştırmalı.

Son olarak, kurumlar üstlerin astlarını yetiştirdiği, boynuzun kulağı geçmesinden korkmadığı aksine bunu teşvik ettiği kurum kültürü yaratmalıdır. Birbirine destek olan, birbirinin gelişimine yardım eden, paylaşan ve kendisi kadar herkesin iyi olmasını isteyen kurum kültürü, sadece birey ve kurum düzeyinde değil, toplum ve ülke düzeyinde de faydalar getirecektir.

Kurumların ve yöneticilerin, çalışanlarının sevdikleri işi yaptığı kurum kültürüne izin vermekten korkmadığı ve bu cesareti gösterdiği gün, her kurumsal hayat, bugün özenerek okuduğumuz girişimcilik hikâyelerinden farksız olacaktır.

24 views0 comments

Comments


bottom of page